Ender Gelgeç


Reveranssız bir yazı


Kendini aldatmamaktan daha zor bir şey yok. W’nin yan değinisinin felsefi bir aforizmadan ziyade dokunsal bir sürece yol alması için şunu da söylemeliyiz: Kendini anlatmamaktan daha zor bir şey yok. Naif bir dil oyunu gibi gözüken bu kelime değiş-tokuşu bizi şimdiden aldatma ile anlatmanın birbirlerinin işbirlikçileri rollerini üstlendikleri dil yuvasına, her anlatı da kendini bir araçsallık kisvesine büründüren ve böylece anlatırken aldatan dilin yuvasına gönderiyor. Rastlaştığımız bu serginin ismi ile ilk elde model-kopya ilişkisine girebilecek bir şiarı uzun zamandır kullanıyor oysa korporat şirketler: Dünya bizim oyun alanımızdır. Kibir ile kendini hakir görme arasında şöyle bir salınmak bu şiardaki her bir kelimenin kendi türünden tasnif edilmiş her bir kelimeyle yer değiştirilebilirliğini yadırgatmamalı öyleyse. Zamirler zamirlerle, isimler isimlerle, yüklemler yüklemlerle, ve daha beteri zamirler isimlerle, sıfatlar yüklemlerle, kelimeler şeylerle, ve daha da beteri nedenler sonuçlarla...


Dilin bilgisi derslerine ufak bir tekrar geri dönüş. Bizim oyun alanımızdır: yüklem. Özneyi bulmak için sorulan soru: Bizim oyun alanımız olan ne? Dünya. Bir diğer deyişle dünya da onlar, dünyayı kuran özneler de, ve de bir nesne olarak dünyayla oynayanlar da. Ama hayır, bu dünya da biz de varız be biz de dünyayız. Dağarcığımızda ise kendi bildiğimiz şekilde bir araya getireceğimiz kelimeler ve imajlardan başka bir şey yok. Bu sefer diğer bir deyişle, sadece anlatılanı değil nasıl anlatıldığını da ifşa edecek bir araya getirme sürecine çaba göstereceğiz.


Buraya kadar yazılanlarla sergide karşılaşılan iş beraber düşünüldüğünde ne anlatıyoruz peki. Ve bununla beraber ne anlatmıyoruz, ve bununla beraber anlatmak, demek istemek, söylemek kelimeleri ne kadar uyuyor işin kendisine, bu yazıya, bu süreçlere maruz kalana, ve maruz bıraktıranlara. Bir küstahlık olarak görülmemesi durumunu başat kıstas olarak alıp T’nin zamanı yontarken dilinden kopuveren bir iki sözü hatırlayalım. “Sanat bir düşünce biçimi değil, bir zihin halidir” ve de aynı hissedişle “the less accessible a work to intellect, the greater it is.”


Bana bir A4, bir G3, bir de H1 nedir diye sormayın. O’na neden bir D1, bir F5, bir de M3 alacağını sormayın. Söyleyebilecekleri şey şu olabilir ancak: Bilmiyoruz ve bilmek istiyoruz...

Hiç yorum yok: